Rosa

[Milliyet Sanat, Mayıs 2006]
                                İçimizdeki eşitsizlik
   Rosa Luxemburg, hem eylemliliği, hem düşünselliği, hem de bütün bunları niteleyen açıkyürekliliğiyle, gelmiş geçmiş eşitlikçilerin en "müthiş"lerinden biridir.
   Paris Komünü'yle aynı yıl, 1871 baharında, bir Polonya Yahudisi olarak doğmuştu. Tıpkı Komün gibi onun ömrü de kısa oldu; 48 yaşındayken öldürüldü; Almanya'daki bir dayanışma gösterisi sırasında, askerler tarafından. Polonya'da, İsviçre'de, Fransa'da ve Almanya'da yaşadı. Çok sayıda kitap ve kitapçık yazdı, kuram ve uygulama düzlemlerinde Marx ve Lenin'le tartıştı. Devrimci arkadaşı Leo Jogiches'e aşıktı. Clara Zetkin'in oğluyla da sevgili oldu.
   Agora Kitaplığı'ndan çıkan "Sevgiliye Mektuplar", Rosa Luxemburg'un Leo Jogiches'le olan sevgililik yaşantısını okuma olanağını sağlıyor bize. Bu mektuplarda yazılanların, çoğu kişiye şaşılacak kadar tanıdık geldiğini ya da geleceğini sanıyorum. İçimizdeki eşitsizliğin en eşitlikçi olanlarımızda bile nasıl can yakıcı bir sorunsal oluşturduğunu bütün açıklığıyla ortaya koyan mektuplar bunlar. Rosa'nın yazdığı her şey gibi son derece çekici metinler.
   İçimizdeki eşitsizlik dediğim, en başta duygu dünyamızın demirbaşı olan kendi kendimizi kayırma eğilimimizdir. "Sevgiliye Mektuplar", Rosa'nın kendisi için istediği özgürlüğü, Leo'ya hiç mi hiç tanımadığının belgeleri sanki. Daha genel bir değerlendirmeyle, Rosa Luxemburg'un nasıl bir cehennem yürek olduğunun belgeleri.
   Kitaptaki Giriş yazısının ve -herhalde- bölüm sunuşlarının yazarı, tıpkı Rosa gibi Polonya doğumlu bir eşitlik savaşçısı Yahudi olan ve geçen yıl bu vakitler 80 yaşındayken ölen Elzbieta Ettinger. İkinci Dünya Savaşı sırasında sahte kimlikle yaşayıp Holokost'tan bu sayede kurtularak faşizme karşı direnişe katkıda bulunmuş bir yazar. İki romanından ilkinin (1968) konusu da direnişte yaşananlar.
Ettinger yine tıpkı Rosa gibi sosyalist fikirlerinde her zaman eleştirel olduğundan, savaş sonrasının sosyalist Polonya'sında kara listeye alınmış. İkinci romanının (1989) konusu, o dönem. Edebiyat alanında akademisyen aslında kendisi: Varşova Üniversitesi'nde Amerikan edebiyatı doktoru olduktan sonra Cambridge'e gitmiş, orada ve ABD'de yazarlık hocalığı yapmış, ABD kültürüne yönelik eleştirileriyle tanınmış.
Tutkunun sitemleri
   Ettinger, Rosa Luxemburg'un bir yaşamöyküsünü yazmıştı: "Rosa Luxemburg, A Life" (1987). Öldüğü sırada da, uzun bir Hannah Arendt yaşamöyküsü üzerinde çalışmaktaymış. Belki anımsanacaktır, Ettinger'in 1994'te yayımladığı "Hannah Arendt-Martin Heidegger" adlı çalışma epey tartışma yaratmış, Oğlak Yayınları 1996 yılında bu çalışmanın Türkçesini yayımlamıştı.
Rosa'ya dönecek olursak, Ettinger "Sevgiliye Mektuplar"ı, hafiften şematik dursa da çağımızın bilinciyle yazılmış mikro iktidar çözümlemeleri ve akademik disiplinin gereklerine uygun bilgilerle donatılmış olarak sunuyor.
   Tutkunun sitemleriyle dolup taşan bu mektupları okudukça, Ettinger'in çözümlemelerindeki saptamaların yerinde olduğunu düşünüyor insan: Rosa düpedüz buyruk kipinde yazıyor Leo'ya, bazen onu neredeyse aşağılıyor. Rosa'nınki, iktidardan öte, düpedüz diktatörlük savaşı: "Karar verdim, yaşama biçimimiz tümüyle değişecek" diyor örneğin Leo'ya. Bir başına karar vermediği tek şey çocuk sahibi olmak. Bir yandan Leo'nun bütün kişiliğini avucunun içi gibi bildiği savında, bir yandan da onun böylesine kapalı durmasını, kişisel yaşamından hiç söz etmemesini durmadan yakınma konusu ediyor. Yalnızca kadınlarda görülebileceğini sandığım bir özellik olarak, sevgilisine fiziksel açıdan uzakta olmadığı zaman bile mektup yazıyor.
   Bütün bunları bir yandan da ondaki sınırsız ilgi görme arzusu ile ilgi gösterme yetisine bağlamamak elde değil.
Rosa nerenin peygamberi?
   Eylemler, örgüt çalışmaları, kuramsal çalışmalar ve tutkulu bir duygusal yaşam... Öyle görünüyor ki bunlardan her biri en az bir yaşamı fazlasıyla sürükleyip götürebilecek güçte olmuş Rosa'da. Bu yönlerin birbirine olan etkisi ise başlı başına bir merak konusu olabilir. Ettinger bu konuya "Sevgiliye Mektuplar"da bir bölümüyle değiniyor. Mektuplarda Rosa-Leo ilişkisinin tutkusal yönü bütün ağırlığıyla duyumsanıyor; Rosa, terzi meselesinden, gönderilecek bir kitaptan, uğranması gereken bir tanıdıktan vb ilgisiz gündelik konulardan söz ederken bile metinden dışarıya güçlü bir duygu sızıyor. İlişkinin yıllara yayılan seyrini, sitemler döneminde Rosa'nın durmadan kaynayan ruhunun azar azar nasıl yorulup durulduğunu, daha doğrusu kendini yön değiştirmeye zorladığını izleyebiliyoruz burada. Araya başkaları giriyor.
   Ancak, bu mektuplar ve Ettinger'in açıklamaları Rosa'nın bütünü konusunda fikir edinmemizi sağlasa da, Rosa'nın süreç boyunca yazdığı kuramsal ve siyasal yazıların ağırlığından, oradaki yaratıcılıktan haberdar olmadan bu bütünlüğün boyutlarını tam olarak kestirmek zor. Mektuplardaki sözlerin dar mahremiyeti, Rosa Luxemburg'un düşünsel ufuklarının genişliğini perdeleyebilir. Bu nedenle, onun "Siyasal Yazılar" (V Yayınları) ve "Sermaye Birikimi" (Alan Yay.) gibi yapıtları da okunmalıdır. "Sermaye Birikimi"nin 30. Bölüm'ünde adıyla sanıyla 'Türkiye'den de söz ettiğini unutmadan. Ama benmerkezcilik etmeyeceksek, Rosa'nın dünya ekonomisine (kapitalist emperyalizmin işleyişine) ilişkin en önemli tezlerden birini ortaya koyan kişi olduğunu unutmadan. Rosa bir dünya peygamberi.
   Türkiye ve Avrupa sosyalist hareketlerinde Rosa, benim tanık olduğum kadarıyla, hep bocalama konusudur. Bir yanda Can Yücel'in, "aşk olsun sana çocuk, aşk olsun"la anlattığı duyguyla karşılanır. Fikirlerini ve edimlerini benimseme (daha doğrusu anlama) derecesinden bağımsız olarak duyulan, coşkulu bir saygı ve yüceltmeyle. Diğer yanda, belki Troçkistlerin dışındaki tüm sosyalist akımlarda, Marx'a ve Lenin'e düşünsel yakınlık kadar itirazlarla da yönelmiş biri olarak, dışarıda tutma duygusuyla.
   Rosa Luxemburg, Sovyetler'in temel sorunlarından biri olan özgürlük sorununu en baştan ve içeriden, sorun daha ortaya bile çıkmamışken görüp dile getirebilen neredeyse tek enternasyonalistti (bkz. "Siyasal Yazılar" adlı kitabı). Kapitalist emperyalizmin, kendi dışındaki üretim tarzlarından beslenerek büyüdüğünü de. Bu ikinci konuya ilişkin çözümlemeleri, belki her çözümleme gibi her şeyi açıklama gücünde değil, ama dünya ekonomisine ilişkin hiçbir yeni çözümleme girişiminde göz önünde bulundurmadan edilemeyecek önemdedir. "Sermaye Birikimi" adlı çalışmasına belirli aralıklarla yeniden göz atma gereği duyulması boşuna değil. Çin'in bugünkü durumu ve dünya ekonomisi açısından ne gibi bir anlam taşıdığı konusunu da Rosa Luxemburg'un kavramlarıyla sınamadan düşünmek olmaz.
   Rosa Luxemburg'un sermaye birikimini incelediği başlıklardan biri, "Bir Birikim Alanı Olarak Militarizm"dir. Önsezi mi? Ukrayna'nın, Finlandiya'nın, Baltık ülkelerinin proleter kitlelerince yürütülen direnişi ancak "Alman ellerdeki Alman dipçikleri"nin kırabildiğini yazdıktan ("Siyasal Yazılar", s. 79) bir yıl sonra Alman askerleri tarafından yakalandı ve dipçiklenerek öldürüldü.
Çeviri ve kitabın düzeni üstüne
   "Sevgiliye Mektuplar"ın çevirisine ilişkin bir iki not: Nuran Yavuz, "tertip" ve "tertipçi" sözcüklerinin Türkçede artık çok eski sayılabilecek, galiba "Catilina Tertibi"nden bu yana pek rastlanmayan bir kullanımına başvuruyor: "konspirasyon, komplo, suikast, fesat, gizli örgütlenme, darbe, komitacılık" anlamındaki kullanıma. Biraz eski ama, Rosa ve dönemi de çok yeni olmadığından, sözcüğün burada kendine sempatik bir yer bulmuş olduğunu düşünebiliriz. Yeni kuşaklar, "tertipçiler, tertip yuvaları" gibi sözleri anlamakta zorlansalar bile, dilin genel akışı ve canlılığı sözcüğün izini sürmeyi kolaylaştırabilir.
   8. Mektup'taki "kamu toplantıları"ndan kasıt herhalde "kamuya açık toplantılar"dır.
Ettinger, Rosa için, "Hep olmayacak şeyler istemişti" diyor. Ahmed Arif de bir şiirinde, "hep olmayacak şeyler isterim" diyordu, "gülünç, acemi, çocuksu". Çevirmenin inceliğini selamlarım.
Son bir not, kitabın düzenine ilişkin: Ettinger ve kitaptaki katkıları konusunda, başta bu katkıların yazılış tarihi olmak üzere, bilgi eksikliği duyuluyor. Ettinger'in "bugün Polonya'da iktidarda olan parti" derken (s. xvi ve 224) hangi bugünden, dolayısıyla hangi partiden söz ettiğini anlamak kolay olmayabilir. Gelecek basımlarda bu tür bilgilerin eklenmesi dileğiyle.